27 Aralık 2012 Perşembe

PROFESYONELLEŞMEK İYİ EĞİTİMLİ OLMAK MIDIR?


Profesyonelleşmenin Türk Dil Kurumu’na göre anlamı uzmanlaşmaktır ve bir şirket içerisindeki işlerin o konuda uzman olan kişiler tarafından yerine getirilmesi anlayışına dayanmaktadır. Uzmanlaşma üç alanda olabilmektedir. Teknik bilgi, insan ilişkileri ve kişisel yetkinlik.

Teknik bilgi alanında uzmanlaşma, eğitim ve deneyim ile gelişen bir olgudur. Kişi belirli bir alanda hem eğitim alarak hem de deneyip yanılarak kendini geliştirebilir. Deneyip yanılma hata oranını artırdığı için pahalı bir öğrenme yöntemidir. Eğitim ise bir işi kısa sürede hayata geçirmeyi sağlamaktadır. Bu noktada teknik bilgi alanında uzmanlaşmanın iki yönlü oluştuğunu, eğitim ve deneyimin birbirlerinden beslendiğini söyleyebiliriz.

İnsan ilişkilerinde uzmanlaşma sadece eğitim ile değil karakter ile de ilişkilidir. Ama karşı tarafın psikolojisini anlayıp, iletişim kurabilmek için eğitimin önemi yadsınamaz. Önyargılı ya da içine kapanık birisi ile iletişim kurmak yüksek insan ilişkisi ve beceriyi beraberinde getirir.

Kişisel yetkinlikler sektör ve işin pozisyonuna göre değişiklik arz edebilir. Önemli olan şirketin beklediği yetkinliğe sahip olabilmektir. Eğer şirketin beklediği yetkinlik ile kişisel yetkinlikler tam olarak örtüşmüyor ise iyi bir kişisel gelişim eğitimine başvurmak faydalı olacaktır.

Sonuç olarak, profesyonelleşmek hem uygulama pratiğine sahip olmak hem de eğitimli olmak demektir. Fakat tek başına üniversitelerden mezun olmak, yabancı dil bilmek yeterli olmayacak, kişisel yetkinlikler ile uyum sağlanmadığında bir anlam ifade etmeyecektir. Tek başına işin uygulamasını bilmek (alaylı olmak) profesyonelleşme demek değildir.

Profesyonelleşmek için yukarıda detaylandırılan yetkinlikler, genel olarak belirtilmiş yetkinliklerdir. Bunlara ilave olarak alt etkinlikler de profesyonelleşme düzeyini belirleyebilir. Örnek vermek gerekirse, çözüm odaklı olmak, yaratıcı fikirlere sahip olabilmek ve yenilikçi davranabilmek, yürüttüğü işlerde hizmet kalitesinden ödün vermemek ve çalıştığı kişilere de kaliteyi yansıtabilmek...

Türev Yönetim Danışmanlığı
turev@turev.com.tr
www.turev.com.tr
www.facebook.com/turevyonetim

8 Aralık 2012 Cumartesi

PATRONLAR DA PROFESYONELLEŞİR

Patron kelime anlamı olarak bir ticaret veya sanayi kurumunun başında bulunan ve en yetkili olan kimsedir. Aile şirketlerinde sıklıkla kullandığımız ayrıca halk arasında da belirli bir jargon halini almış bu kelime şu kişiler için kullanılabilir;
  • Şirket ortağı olup günlük operasyonları yöneten kişiler
  • Şirket ortağı olmayıp ortaklarla kan bağı ilişkisi olan ve operasyonu en üst düzeyde yöneten kişiler
  • Şirket ortağı olup günlük operasyonları yönetmeyen kişiler
Patron kategorisinde olan bu kişiler, şirketlerinin dış çevreye açılan yüzleridir; şirketin itibar, karlılık, satış gibi önemli kavramlarının birebir muhataplarıdır. Rekabetin her geçen gün artığı bir ortamda patron kelimesinin yanına profesyonelleşme kelimesini eklemek eskiye göre elzem olmuştur.
Profesyonel yönetimi aile şirketlerinde uygulayabilmek için karar verici konumda olan patronların aile bireylerinden ziyade uzmanlaşmış bir kadrodan oluşması şirketlerinin sürdürülebilir olması adına önem taşır. Uzman yönetici kadroları şirketlere geldiği zaman, şirkete katma değer sağlayabilmeleri için hareket kabiliyetlerinin sınırlanmamış olması yetki tanımına uygun olacaktır. Bu noktada patronların profesyonel davranması gerekli olacaktır. Patronlara profesyonelleşme yolunda verilebilecek tavsiyelerden bazıları şu şekildedir;
  • Doğru bir organizasyon yapısı kurmalı ya da kurulmasına destek sağlamalıdır.
  • Aile ilişkileri ile iş ilişkilerini birbirinden ayıracak mekanizmalar oluşturmalıdır.
  • İnsanları rahatsız etmeden fakat riskleri de bertaraf edebilecek doğru kontrol mekanizmaları oluşturmalıdır.
  • Giyim, kuşam, yaklaşım tarzı ile kendini geliştirmelidir.
  • Şirket büyüdükçe bazı operasyonel faaliyetleri devretmelidir. (yetki delege)
  • İşe alım yaparken adama göre iş değil, işe göre adam mantığında hareket etmelidir.
  • Çalışanların ve uzman yöneticilerin bir patron gibi düşünüp hareket etmeleri yönünde beklentisi var ise bu beklentiyi düzeltmeli, şayet davranılmıyorsa onlara karşı yoğun öfke beslememelidir. Çünkü patronların elde edeceği kazançlar ile çalışan ve uzman yöneticilerin elde edeceği kazançlar birbirinden farklıdır.
  • Eleştiriye açık olmalı, gerekli zamanlarda özeleştiri yapabilmeyi öğrenmelidir.
Şirket zamanla büyüdükçe ve yönetime uzmanlar dahil oldukça, patronların profeyonelleşmesinin şirket genel performansının olumlu yönde artması hususunda bir gereklilik olduğu unutulmamalıdır. 

Türev Yönetim Danışmanlığı
turev@turev.com.tr
www.turev.com.tr
www.facebook.com/turevyonetim 

17 Kasım 2012 Cumartesi

ORGANİZASYONEL GELİŞİM VE PROFESYONELLEŞME


Organizasyonel Gelişim ve Profesyonelleşme
Şirket çalışanları bulunduğu şirketin organizasyonunu oluşturmaktadır. Organizasyonun bir taraftan işleri sürdürülürken diğer taraftan gelişimini sağlaması şirketin performansını da olumlu etkiler.

Türev Danışmanlık Ailesi’nin bünyesinde bulundurduğu beş markadan biri olan ve “yaşamsal çözümler üretmek” parolası ile yola çıkan Türev Yönetim Danışmanlığı olarak, organizasyonel gelişim kavramının soru ve cevaplar üzerinden irdelenerek netleşmesine katkıda bulunmayı amaçlıyoruz.

Soru: Organizasyonel gelişim kavramı nedir?

Çalışanların oluşturdukları organizasyonlar, çağın gerisinde kalmamak, teknolojiyi takip etmek, rakipleri ile girdikleri yarışı kazanmak için değişmelidirler. Organizasyonların verimlilik, etkinlik, performans, rekabetçiliklerini artırmak için gerekli olan organizasyonel gelişim; strateji, yapı, kültür gibi kavramların planlı bir biçimde değiştirilmesidir. Diğer bir deyişle, organizasyonların kendilerine özgü mevcut sistemlerinin değişim sürecidir.

Soru: Organizasyonel gelişim süreci nasıl işler?

Her organizasyonun sahip olduğu yapı, kültür, strateji birbirinden farklıdır. Dolayısıyla her organizasyonun değişimi ve gelişimi zaman ve içerik bakımından farklılık gösterir. Fakat gelişim süreci, organizasyonun mevcut durum ve performansının irdelenmesi ile başlar. Ayrıca organizasyonun gelecekteki ihtiyaçlarının da öngörülmesi gerekir.

Türev Yönetim Danışmanlığı olarak şirketlerden gelen talepler doğrultusunda sayısız değişim ve gelişim sürecine katkıda bulunduk, şirket yöneticilerinin görmekte zorlandıkları noktaların netleşmesini sağladık.

Peki bu noktada organizasyonel gelişimi nasıl yürüttük? Deneyimli danışman kadromuz eşliğinde mevcut durum ve performans analizlerini yaptıktan sonra, iyileştirilmesi, değiştirilmesi gereken noktaları belirledik. Analizler sonucunda ortaya çıkan genel fotoğraf ve öngörülen ihtiyaçlara bağlı kalarak bundan sonra izlenmesi gereken strateji ya da stratejileri açıkladık.

Unutulmamalıdır ki organizasyonel gelişim için “çağa ve şartlara uygun pozitif değişim” şarttır. Bu nedenle değişime direnç gösteren şirketlerin uzun vadede performanslarının rakiplerine göre düşme olasılığı yüksektir.    

Soru: Organizasyonel gelişim sonucunda şirketler ne sağlar?

Organizasyonel gelişim süreci sonunda organizasyonel anlamda gelişen şirket artık içinde bulunduğu koşulları, rakiplerini, müşteri ihtiyaçlarını daha iyi analiz eder hale gelir. Bu özelliklere sahip olan şirketler kurumsallaşmanın kriterlerinden biri olan profesyonelleşmeyi sağlayabilmiş şirketlerdir. Gelişim çalışmaları etkin yönetilirse, şirket bünyesinde koordinasyon sağlanır, çalışanlar daha sistemli bir yapıda işlerini yürütürler. Motivasyon ve işi benimseme artar, yapılan işlerde hata payı düşer, verimlilik artar… Sonuç olarak, şirket hedeflerine ulaşmaya daha yakın hale gelir ve rakiplerine göre daha güçlü bir konum elde eder.  


7 Temmuz 2012 Cumartesi

DÜNYANIN FARKLI KÜLTÜRLERİNDE YÖNETİM ANLAYIŞLARI VE TÜRKİYE

Belki klasik bir tabir olacak ama, gerek küreselleşmenin etkisiyle gerekse de gümrük birliğinin etkisiyle eskiye göre artık daha çok yabancı firmalarla iş yapar hale geldiğimiz bir dönemde farklı ülkelerdeki firmaların yönetim yapılarının irdelenmesinin yararlı olacağını düşünüyoruz. Bu nedenledir ki, ilk önce gelin hep birlikte yazının başlığındaki kültürün ne olduğuna bir bakalım.

Kültür, temelde ayrıt edici bir değerdir. Bu değerler, bir toplumda çoğunluğun kabul etmesiyle oluşur ve bunun kabulün sağlanması için uzun yıllar geçmesi gerekir. Nitekim, bu toplumsal kültür değerleri, tıpkı bir kişilik gibi kurumların yönetim anlayışlarına yerleşirler.

Bu kısa girişin ardından dünyadaki yönetim anlayışlarının aralarındaki farkları güç (otorite) mesafesi, bireycilik/grupçuluk ve belirsizlikten kaçınma gibi üç boyuta göre değerlendirelim.

Güç (otorite) mesafesi, bir kurum içindeki otorite veya gücün, o kuruma bağlı olarak çalışanlar arasındaki kabul derecesini gösterir. Bir başka ifadeyle, kurumdaki hiyerarşinin merkeziyetçilik derecesi olarak nitelendirilebilir. Buna göre, kurumdaki astların söz sahibi olma  ve karar verme düzeyleri ile inisiyatif kullanabilme dereceleri şekillenir. Güç mesafesi yüksek toplumlardaki kurumlarda adeta genel müdürün haberi olmadan kuş uçmaz. Ama bu durumda astların üstlerinin yeterliliğine ve bilgisine sonsuz inançları söz konusudur. Astın katkısı ile ilgili herhangi bir talep, bu inancı sarsar ve bir zayıflık belirtisi olarak algılanır.

Türkiye'deki yönetim anlayışında, Osmanlı'dan gelen baskın bir güç mesafesi  hakimdir. Nitekim, çoğu kurumda bir ast müdürünün yanına giderken çekinerek gider. Kararlara da büyük oranda katılmaz. Kontrol yüksektir. Kuşku yoktur ki, Japonya'daki kadar olmasa da güç mesafesinin daha düşük olduğu kurumlar da söz konusudur. Örneğin Denizli'de faaliyet gösteren bir ambalaj ve kağıt şirketinde bir çaycı dahi genel müdürün yanına gidip derdini ifade edebilir. Ama bu tür örnekler sınırlıdır. ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi gibi kalite uygulamalarının katılımcılığı arttırmaya yönelik zorlamaları nedeniyle de yakın gelecekte bu örneklerin artabileceği ifade edilebilir.

Fransa, İngiltere ve Latin Amerikan ülkelerindeki kurumlarda da, merkezdeki güçlü otoritenin son söz ve karar hakkına sahip olduğu bir yönetim modelini tercih edilir. Almanya’da işletme yapısı güçlü bir şekilde hiyerarşiktir ve bölümlendirilmiştir. Karar verme oldukça yavaştır ve işletmenin bir bölümünde karar birliği sağlamak amacıyla tasarlanmıştır. Veriler özenli bir şekilde toplanır, hiyerarşi içinde uygun çalışanlara iletilir. Bunun yanında bilgi bir bölümden diğerine kolay bir şekilde geçemez ve bir karar alındıktan sonra değiştirilmesi çok zordur. Ayrıca, oluşturulmuş iş prosedürleri de dikkatli bir şekilde takip edilir.

Diğer taraftan da güç mesafesinin düşük olduğu ülkeler olarak da Japonya ve ABD gösterilebilir. Bunlar dan Japonya'da astlar birçok konuda karar verme konumunda olabilmektedir. Bu da beraberinde bürokrasiyi azaltmaktadır. Nitekim, onlarca imzaya gerek kalmadan bir veya birkaç imzada kararlar alınabilmektedir.

Belirsizlikten kaçınma, bir toplumun kuşku uyandıracak durumlar karşısında kendini tehdit altında hissetme ve kurallar ve diğer güvenlik önlemleri yoluyla bunları engelleme çabalarının derecesini gösterir. Eğer belirsizlikten kaçınma derecesi yüksekse geleceğe yönelik yüksek riskler almaktan çekinilir.

İngiltere ve Latin Amerika ülkelerindeki gibi Türkiye'de de, belirsizlikten pek hoşnut olmayız. Riski kabul etme derecemiz düşüktür. Örneğin, bir firma düşünelim. Bu firmanın 50 yıldır gömlek ürettiğini düşünelim. Bu firma pazarda da büyüklük bakımından 2. sırada olsun. Tekstil'deki kotaların kalkması nedeniyle dünyadaki rekabetin kızışacağını ve beraberinde kârların düşeceğini düşünüp firmamızı iyi paraya satıp yeni gelişen bir sektöre yatırım yapabiliriz. Bu durum riskin yüksek olması nedeniyle genellikle söz konusu olmaz. Ama ABD'de, Japonya'da veya Fransa'daki bir firma sahibi "ben bunu etimden tırnağımdan arttırarak kurdum ve her ne olursa olsun ondan vazgeçemem" demeyip herkesin fark etmediği bir durumda geleceğe yönelik riski göze alarak piyasanın çok iyi olduğu bir anda firmayı iyi paralara satıp başka bir alana çok daha rahat yatırım yapabilir. Çünkü ABD yönetim anlayışında riski kabullenme yüksektir.  

Belirsizliği sevmeyen bir toplum olduğumuz niteleyen diğer bir konu uzun vadeli stratejik planlar ile ilgilidir. Ülkemizde stratejik planlar ortalama olarak en fazla 5 yıl sonrası için yapılırken ABD'de 20 yıl sonrası için yapılabilmektedir.

Bireyselcilik/grupçuluk bir toplumun ilişkilerinin insanların daha çok kendilerinin ve birinci dereceden yakınlarının geçimiyle ilgili olduğu gevşek bir toplumsal çerçeve içinde mi, yoksa kişilerin grup içi ve dışı insanlar arasında ayrıma giderek grup içi üyelerin kendilerine bakmalarını beklediği sıkı bir toplumsal çerçeve içinde mi örüldüğünü gösterir. Örneğin, grupçu [kolektivist] kültürlerde insanlar ailelerine karşı güçlü bir bağ ve sorumluluk duygusu hisseder ve kendilerini tercihen çeşitli grupların üyeleri olarak görürler.

Örneğin, bireysellikten çok grupsalcı bir topluma sahip Japonya'da, bir kurumu, ekipten çok bireyi ön plana çıkararak, çalışanı süreç içinde yaptıklarına göre değil de sonuçta verilen görevi bitirip bitirmemesine göre değerlendiren bir anlayışıyla yönetmek çok zordur. Çünkü, bir Japon, ailesine ve bağlı olduğu gruba karşı güçlü bir bağ ve sorumluluk duygusu hisseder ve yaşamını buna göre yönlendirir. Durum böyle iken, kurum içinde kendisine bu kültür değerleri haricinde davranıldığında bocalar, kendisini işe veremez ve verimsiz çalışır. Öte yandan Japonya'daki bir firma yöneticisi de başarısız olduğu zaman "benim başarısızlığım tüm kurumu olumsuz etkiledi" diyip "sanki bir ahlak suçu işlemiş gibi" intihar dahi edebilmektedir.

Türkiye için durum biraz daha farklıdır sevgili okuyucular. Japonya'daki gibi güçlü olmasa da toplumsalcı bir yönetim anlayışının baskın olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki, her ne kadar Japonya'daki bir yönetici gibi eğer başarısız olduysak sırf firmamızın tüm çalışanlarına karşı yoğun bir sorumluluk hissettiğimizden dolayı rahatsız olup hemen intihar etmeyiz ama  yinede bu grup değerlerini ön planda tutarak başarısızlığı çözmek için yoğun çaba sarf ederiz.

İngiltere'de ise bireyselcilik kültürü baskındır. Yabancılara karşı soğuk davranmalarının nedeni bu ben merkezcilikten gelir.

Dünyadaki farklı yönetim anlayışlarını irdelediğimiz yazımızın sonucunda, özellikle dünyanın farklı ülkelerine iş yapan (ihracat veya ithalat) firmalarımızın, o ülkelerdeki firmalarla ticari ilişkilerinde bu bilgiler ışığında hareket edip çeşitli faydalar elde edebileceğini düşünüyoruz. Yabancı ülkedeki bir firmanın distribütörlüğünü alma aşamasında, yabancı bir firmayla şirket evliliği yapma aşmasında veya yukarıda incelediğimiz ülkelere ihracat yaptığınızda hep bu bilgiler, size avantaj sağlayabilir. 

Dr.Savaş Tavşancı
Kıdemli Yönetim Danışmanı
Türev Eğitim Danışmanlığı Yöneticisi
savastavsanci@turev.com.tr
www.turev.com.tr
www.facebook.com/turevegitim


* Bu yazı Yeni Asır Gazetesi İK Ekinde yayınlanmıştır.

4 Temmuz 2012 Çarşamba

PROFESYONEL FABRİKA YÖNETİMİ




Fabrika yönetiminin temelinde ve önceliğinde üretim için esas olan kaynakları, fabrika organizasyonuna uyumlu bir şekilde yönetsel faaliyetlerle düzenleyerek müşteri beklediği  ürün ve hizmetlerin taahhüt edildiği şekilde yapılmasını sağlamaktır. Kısaca, fabrika içindeki tüm faaliyetler üretimi gerçekleştirmek içindir.

Bir fabrikada, varoluş amacına bağlı olarak sürekliliği sağlamak üzere fonksiyonel olarak farklı görev tanımlarına haiz bölümler yer alır. Üretim, üretim planlama, malzeme planlama, depo, sevkiyat, teknik bu bölümlerin bazılarıdır. Profesyonel fabrika yönetiminde hammadde ve malzeme girişinden nihai ürüne kadar olan tüm sürecin verimli ve etkin bir şekilde işlemesini sağlamaktır.

Bir fabrikada faaliyetlerin profesyonelce gerçekleşmesi için aşağıdaki yönetim fonksiyonlarında belirtilen noktalara dikkat edilmesi uygun olacaktır.

Planlama: bir işi yapacak yolu ve bu yolda kullanılacak yöntemi belirlemektir. Amaca ulaşmak için yapılması gereken işlerin süresi ve kimin tarafından yapılacağının belirlenmesidir. Bir planlama faaliyetinde hedeflenen

  • Neyin ( ürün )
  • Neden ( amaç )
  • Nasıl ( yöntem )
  • Ne zaman ( süreç )
  • Nerede ( yer, makine, donanım )
  • Kimler ( sorumlu )
tarafından yapılacağı sorularına cevap bulmaktır. Böylece hedefe giden yolda olası negatif etkenler belirlenecek ve önlemler alınabilecektir.

Organizasyon: amaca uygun olarak fabrikanın işleyiş yapısının oluşturularak yetki ve sorumlulukların belirlenmesidir. Organizasyonu oluştururken

  • Yapılacak işlerin belirlenmesi
  • Bu işlere uygun beceriye sahip kişilerin atanması
  • İş tanımı, sorumluluk ve yetki tanımlarının yapılması
  • Çalışma yeri, donanım ve yöntemlerin seçilmesi
aşamalarına dikkat etmek gerekecektir.

Koordinasyon: çalışanlar arasında işlerin belli bir düzen içinde yapılmasının sağlanmasıdır. Koordinasyon sayesinde hedef için gerekli olan faaliyetlerin uygun süreçlerde yapılması ve birbirini takip eden faaliyetler arasında aksaklık olmaması sağlanır. Doğru işin istenilen süreçte yapılmasının sağlanmasıdır. Örneğin bir mobilya üreten bir işyerinin, müşterinin istemediği ürünü üretip müşteriye sevk etmesi fabrika içindeki koordinasyon yetersizliğinin bir göstergesidir.

Yürütme: amaca yönelik işlerin yapılması için yöneticilerin yetkilerini kullanarak çalışanlara iş yaptırmasıdır. Yönetim becerilerinin önem kazandığı bir fonksiyondur. En temel başlıklar halinde yöneticinin,

  • Davranış ve kişilik olarak örnek olması
  • Güven vermesi
  • Ekibini iyi tanıması
  • Yol gösterici olması
  • Başarıyı takdir etmesi
  • Hatayı hoşgörüyle karşılayıp tekrarının olmaması için tedbir alacak faaliyetleri oluşturması
  • özelliklerine sahip olmasını söyleyebiliriz.

Denetim: yönetim fonksiyonları arasında göz ardı edilmemesi gereken bir işlevdir. Yürütme fonksiyonun vazgeçilmez bir parçasıdır. Yapılan işlerden elde edilen sonuçların amaca uygunluğunun kontrol edilmesi ve gerekli olan düzeltmeleri ve iyileştirmelerin yapılmasıdır. Sayısal değerler üzerinden değerlendirme ile yapılacak bir denetim açık bir yaklaşım sergileyeceği için yorumlara neden olmayacaktır. Bundan dolayı, denetim fonksiyonunda başarılı olabilmek için,

  • Kontrol noktaları
  • Ölçüt standartları
  • Kontrol ölçütleri ve birimi
  •  Kontrol zamanı
  • Kimin ölçeceği
belirli olmalıdır.
Fabrikanızın tüm süreçlerini profesyonelce yöneterek verimli ve etkinliğinizi artırmanız dileğiyle… 

Okyar Atilla
Yetkili Yönetim Danışmanı
Türev Danışmanlık
turev@turev.com.tr
www.turev.com.tr 
www.facebook.com/turevyonetim 

9 Haziran 2012 Cumartesi

PROFESYONELLEŞMENİN REKABET GÜCÜNE ETKİSİ





Türev Danışmanlık’ın beş markasında birisi olan Türev Yönetim Danışmanlığı olarak sektörüne, büyüklüğüne ve bölgesel yapılanmasına bakılmadan Türkiye’deki birçok şirketin profesyonelleşme adına daha uzun yollar kat etmesi gerektiği düşünüyoruz. Bu gözlemimizden hareketle Türev Eğitim Danışmanlığının Yöneticisi ve Kıdemli Yönetim Danışmanı Dr. Savaş Tavşancı tarafından profesyonelleşme üzerine yapılan bilimsel çalışmanın(*) sonucunu aktarmak ve ardından yorumlarımızı sizlerle paylaşmak istedik.

Kurumsallaşmanın önemli unsurlarından birisi olan profesyonelleşmenin artması, şirketlerin rekabet gücünü de artırmaktadır. Öyle ki Tavşancı’nın yapmış olduğu araştırmaya göre, profesyonelleşme üzerinde ki bir birimlik değişimin, şirketlerin rekabet gücüne 0,4 birim katkı yarattığı tespit edilmiştir.
Bu bağlamda profesyonelleşmenin ne demek olduğuna ve rekabet gücüne etkilerine gelin birlikte göz atalım.

Profesyonelleşme nedir? Profesyonel kime denir? Birçok yönetici ve çalışan bu profesyonel sözcüğünün arkasına saklanıp “ben profesyonelim” diyor. Fakat çoğu zaman yüklenen anlam doğru olmuyor. Türk Dil Kurumuna göre uzmanlaşmış veya ustalaşmış anlamına gelen profesyonelin özelliklerini şu şekilde tarif edebiliriz:

  • Yaptığı işin hem teorik hem de pratik anlamda uzman olandır.
  • Şirkette tarif edilmiş hiyerarşik düzene uyar.
  • İlişkilerden dolayı çalışanları kayırmaz, onları performansına göre değerlendirir.
  • İnsana insan olduğu için değer verir ve ona göre davranır.
  • Giyimi, kuşamı, konuşması ve davranışları ile şirketini çok iyi temsil eder.
  • Karşısındaki kişinin konumu önemser ve ona göre hareket eder.
  • Genel kültürü yüksektir.
  • İletişim becerisi yüksektir.
  • Hem şirket içinde hem şirket dışında tutarlı davranır.

Bu özellikler genişletebilir veya detaylandırabilir. Fakat Türkiye’deki birçok şirketin profesyonelleşmesine verdiği yönetim danışmanlığı hizmeti ile katkı sağlamış Türev Yönetim Danışmanlığı olarak profesyonelin en temel özellikleri yukarıda tarif edilenlerdir.

Bu aşamada ülkemizde aile şirketlerinin ağırlıkta olması nedeniyle aklımıza şu soru gelmiş olabilir. Aile şirketlerinde profesyonel kişi, sadece aile üyeleri dışında olan çalışan ve yöneticilerden mi ibarettir? Tek kelime ile HAYIR. İster şirket hissedarları ile kan bağı ilişkisi olmayan maaşlı çalışan ve yöneticiler, ister şirket hissedarları ile kan bağı ilişkisi olan aile üyeleri olsun yukarıdaki özellikleri barındıran her yönetici profesyonel tanımına girer.

Bu durumda profesyonelin bağlılıklarını ve etkinliklerini artırabilmek için, şirketin yapısı ve kültürü de kesinlikle profesyonelleşmelidir. Bunun için de firma bünyesinde, profesyonellerin uzmanlık bilgilerini ve sahip oldukları yetkileri rahatça kullanabilecekleri, kariyer imkanlarını açıkça görebilecekleri, istenilen performansı yakaladıklarında terfi edebilecekleri ve kendilerini geliştirebilecekleri bir yapı oluşturulmalıdır.

Sonuçta, profesyonelleşme hem ticari, hem organizasyonel anlamda şirketi geliştirir ve birçok sektörde şiddetli rekabet ortamının oluştuğu günümüzde şirketin rekabet gücünü yükseltir. Peki, rekabet gücünüzü artırmak için şirketinizin sektörüne, büyüklüğüne, ortaklık yapısına bakmaksızın hem şirketinizin hem çalışan ve yöneticilerinizin profesyonelleşme düzeyini artırabilecekken hala ne bekliyoruz! Yolunuz açık olsun…

Dr.Savaş Tavşancı
Kıdemli Yönetim Danışmanı
Türev Eğitim Danışmanlığı Yöneticisi
savastavsanci@turev.com.tr 
www.turev.com.tr  

* Savaş Tavşancı  (2009). Firmalardakkurumsallaşma  düzeyinin  rekabet gücüne etkisi üzerine bir araştırma. Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Anabilim Dalı, yayınlanmış doktora tezi.

2 Haziran 2012 Cumartesi

GİRİŞİMCİLİK NE KADAR RİSK ALMAKTIR?



Bülent Orta
Stratejik Yapılandırma Danışmanı
Türev Danışmanlık Grup Başkanı

Girişimciliği bir risk almak olarak tanımlarsak, girişimciyi de risk alabilen kişi olarak tanımlayabiliriz. Buradan hareketle girişimciyi toplumun ihtiyaç duyduğu ürün yada hizmetleri üreterek ticari kazanç sağlamayı hedefleyen ve bu hedefe ulaşmak için elindeki kaynakları kullanarak  bir risk üstlenen kişi olarak tanımlayabiliriz. Girişimciliği risk alabilme kabiliyeti olarak tanımladığımızda bu risklerin önceden tanımlanabilir, tahmin edilebilir riskler olması gerekir. Girişimcilik sadece, herhangi bir konuda girişimde bulunacağım diye körü körüne, olası riskleri hesaplamadan, bu risklere karşı önlem almadan karar verip işe girişmek demek değildir. Bir girişimcinin en fazla üzerinde duracağı konu altından kalkabileceği riskleri üstlenmesidir. Başarılı bir girişim için doğru tanımlanmış iş fikriyle birlikte o fikri hayata geçirecek, yatırıma dönüştürecek bilgi ve uzmanlığa ihtiyaç vardır.

Girişimciler, kendi işinin patronu olmak, çocukları için bir şey yaratmak, toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek gibi değişik nedenlerle kendi işlerini kurmayı istemektedirler. Başlangıçtaki amaç her ne olursa olsun girişimciler, topluma karşı sosyal, ekonomik, ailevi sorumluluklar taşımaktadırlar. Dolayısıyla da girişimciler karar verirken bu sorumlulukların farkında olarak hareket etmelidirler.

Bir girişimcinin el attığı alanda başarılı olması için bazı olmazsa olmazları yerine getirmesi gerekmektedir. Bunların başında iyi bir planlama gelmektedir. Planlamadan kasıt daha iş fikrinin oluşumundan fizibilite çalışmasının yapılması ve sonuçta fiili yatırım aşamasına kadar olan tüm süreçlerin kontrollü bir şekilde yönetilmesidir. Girişim öncesi iyi bir hazırlık döneminin yaşanması, genel piyasa ve sektör analizinin yapılması, buradan elde edilen verilere göre neyin ne şekilde yapılacağının öngörülmesi, bu öngörülere göre çalışma prensiplerinin tanımlanması ve bu prensiplere göre hareket edilmesidir.

Girişimcilerin sahip oldukları para, insan gücü, mekan, mal, enerji, çalışma azmi, bilgi gibi her türlü kaynağı heba etmeden, en fazla faydayı sağlayacak şekilde kullanmak için gerekli planlamayı yapmaları gerekmektedir. Eğer elde bulunan kaynaklar hesapsızca ve planlı olmayan bir şekilde harcanırsa karşılaşılacak sonuç maalesef hüsran olacaktır. Plansızlık her alanda olduğu gibi bir girişimci içinde sonun başlangıcı olacaktır. Çünkü yapılacak olan bir yatırıma kısa vadeli bakmamak gerekir. Uzun vadeli bir bakış açısıyla o yatırım planlanmalı ve ona göre hayata geçirilmelidir. Bir girişimcinin önde gelen hedefi artı değer yaratmak olmalıdır. Tabi hiçbir girişimci başlangıçta eldeki değerlerini yok etmek yada heba etmek amaçlı bir işe başlamayacaktır. Lakin plansızlık, bilgisizlik, deneyimsizlik, duygusallık ve profesyonel düşünememek girişimcileri hata yapmaya ve bu hatayı devam ettirmeye sevk etmektedir.
 
Bir girişimcinin iletişim becerisi, yöneticilik yetisi, liderlik vasıfları, karar verme yetisi, risk alabilme gücü ve denetim gücü gibi bazı gizli güçlere, özelliklere sahip olması gerekmektedir. İyi bir girişimci olmak istiyorsak mutlaka kendimizi yenileyen bir yapıda olmalıyız. Araştırmacı ve sürekli öğrenmeye açık olmalıyız. Çünkü  başarının sürekliliği için devamlı gelişme ve değişime ihtiyaç duyulmaktadır. Girişimci yenilikçi ve yaratıcı olduğu sürece başarısını sürekli kılabilmektedir. Aksi taktirde durağan bir yapıya sahip olmak girişimci açısından bir risk doğuracaktır. Keskin rekabetin yaşandığı tüm piyasalarda her atılan adım rakipler tarafından gözlenmekte ve buna göre hareket edilmektedir. Gerek genel piyasa yapılarının değişimi, gerek sektörel dinamikler, gerekse yaşanan sosyo ekonomik değişimler girişimcileri sürekli yenilenmeye itmektedir. Öncelikle birey olarak kendisini daha sonra kurduğu işletmeyi yenileyemeyen, günün şartlarına uygun hale getiremeyen girişimciler zaman içinde zayıflamakta ve hatta bir noktadan itibaren yok olmaya başlamaktadırlar. İşte burada karşımıza profesyonelleşme çıkmaktadır. Kişilerin ve işletmelerin profesyonelleşmesi yani duygularla değil kurallarla yönetilmesi, bireylere bağlı değil sistemle yönetilmesi gerçekleştirildiğinde elastik ve piyasanın dinamiklerini iyi gözlemleyip yorumlayabilecek bir yapıya ulaşmasına olanak sağlanmış olur.

Böylelikle mevcut durum iyi yönetileceği için gelecek ile ilgili olası riskler de öngörümlenip muhtemel çözümler hazırlanmış olacaktır.

Her girişimci mutlaka her şeyi kendisi yapmak zorunda değildir. Oluşturacağı ekiple bunu paylaşabileceği gibi yeterli olmadığı noktalarda danışmanlık şirketlerinden profesyonel hizmet sağlayabilirler. Böylelikle girişimciler gerek kendi işletmeleri içinde oluşturdukları kadrolarla gerekse de dışarıdaki firmalardan profesyonel destek alarak yatırımlarının daha güçlü ve geleceğe hazırlıklı işletmeler haline gelmesine olanak sağlamış olurlar.

Yukarıda da ifade ettiğim gibi "girişimcilik risk almaktır". Ancak, bu risk hiçbir zaman körü körüne üstlenilen bir risk değildir. Bu risk profesyonelce tanımlanmış ve buna göre üstlenilmiş bir risktir.

Sonuç olarak girişimciler açısından başarı, iş fikrinin oluşumundan fiili yatırıma kadar geçen sürecin tamamının iyi yönetilmesi gerekmektedir.

25 Mayıs 2012 Cuma

PATRONLAR VE YÖNETİCİLER!!! ORGANİZASYON YAPINIZI GÖZDEN GEÇİRİN



Dr. Savaş Tavşancı
Organizasyonel Gelişim Danışmanı
Türev Eğitim Danışmanlığı Grup Yöneticisi


Değerli okuyucular, Türev Yönetim Danışmanlığı olarak makine, otomotiv, lojistik, tekstil, inşaat, turizm gibi sektörlere verdiğimiz yönetim ve kurumsallaşma danışmanlığı hizmeti neticesinde özellikle birçok 1-10 çalışanlı mikro aile şirketinde ve 11-250 çalışanlı KOBİ niteliğindeki aile şirketlerinde etkin bir organizasyon yapısı oluşturma konusunda ciddi sıkıntılar olduğunu gözlemledik. Üstelik bu şirketlerin patronları veya profesyonel yöneticileri yaşanan sıkıntıların büyük oranda organizasyon yapısından kaynaklandığının farkında değiller. Evet doğru okudunuz, birçok şirket içi problem, sadece organizasyon yapısındaki aksamalardan kaynaklanmaktadır.

Peki değerli şirket sahipleri ve yöneticileri, genel olarak göz ardı ettiğimiz bu konu neden bu kadar önemlidir? Organizasyon yapılanması, "planlama, yöneltme, koordine etme ve denetleme" ile birlikte işletme yönetimin beş temel fonksiyonundan birisini oluşturmaktadır. Nasıl ki bir bina yapımında herhangi bir sarsıntı karşısında yıkılmaması için temelinin sağlamlığı çok önemliyse, organizasyon yapısı da bir şirket açısından o denli önemlidir. Sağlam ve etkin olmayan bir organizasyon yapısı şirketimizi zora sokabilir. Şirket büyüdükçe de bizi zora sokan organizasyonel sorunlar (verimsizlik, hata oranlarında artış, müşteri şikâyetlerinde artış, işgücü devir hızında artış, şirket içi memnuniyetsizlikler vs.) git gide daha da büyür.
Organizasyon yapısını, formal (biçimsel) ve informal (biçimsel olmayan) olarak iki şekilde ele alabiliriz. Bizim bu yazıda üzerinde durduğumuz kısım, formal organizasyon yapısıdır. Bilinçli bir tasarım olmadan ve planlanmadan şirket bünyesinde ortaya çıkan informal organizasyon yapılanmasını diğer yazılarımda irdeleyeceğim.

Formal organizasyon yapısı, biz patron ve/veya profesyonel yöneticiler tarafından belirli amaçlar (karlılık, müşteri memnuniyeti, verimlilik vs.) doğrultusunda bilinçli olarak oluşturulan ve tanımlanan ilişkileri ifade eder. Öyle ki, iş süreçlerimiz yazılı belgelere (iş akışlarının şematize edilmesi, işleyiş ile ilgili yazılı prosedürlerin oluşturulması, personel görev tanımlamalarının, yetki ve sorumlulukların belirlenmesi ve organizasyon şemasının oluşturulması) dayandırıldığı ölçüde formal hale gelir. Nitekim bu şekilde, hem kişilerden bağımsız olmasından dolayı bir sistemlilik ortaya çıkar;  hem de herkes neyi, nasıl, ne ölçüde ve hangi sınırlar çerçevesinde yapacağını daha net görebileceğinden dolayı organizasyon içinde sistemlilik ve hızlılık artar. Tabi burada şunu da hatırlatmakta yarar vardır. Hiçbir sistem tek başına yeterli değildir. Önemli olan onu tutarlı bir şekilde yönetebilmek ve işletebilmektir.
Yazımın sonunda, en etkin organizasyon yapısı oluşturmanın veya oluşturulan yapıyı zaman zaman gözden geçirmenin şirketimiz açısından önemini ortaya koymak amacıyla, turizm işiyle uğraşan orta ölçekli bir aile şirketinde yürüttüğümüz danışmanlık çalışması kapsamındaki bir uygulamayı örnek olarak sizlere aktarmak istiyorum.

Çalışmaya başladığımızda yaptığımız analiz neticesinde, şirket genelinde %90 olan çalışan memnuniyet oranının bir ay içinde %70'e düşmüş olduğunu gözlemledik. Bunun da, şirket içinde ilk defa oluşturulan restoran ve bar şefi pozisyona daha önce hiç yönetim konusunda tecrübesi olmayan, ama yaptığı işi çok iyi bilen ilkokul mezunu bir servis personelin getirilmesinden kaynaklandığını tespit ettik. Nitekim kendisi, görev tanımı doğru olarak belirtilmeden, yetki ve sorumlulukları net olarak tanımlanmadan ve eğitilmeden restoran ve bar şefi yapılmıştır. Organizasyon yapılanmasından kaynaklanan bu problem sonucunda da restoran ve barda yaşanan hatalar, yemek ve içkiler yanında servis personelin hizmetinde dolayı müşteriden gelen şikayetler, çalışanlar arasındaki memnuniyetsizlikler artmıştır.

Bu tespit sonucunda, büyüme aşamasında olan ilgili şirketteki iş tanımları, organizasyon şeması, görev tanımları, yetki ve sorumluklar gözden geçirilip düzenlemeler yapılarak şirket genelindeki çalışan memnuniyet oranı arttırılmış, hata oranları, ürün ve hizmetten kaynaklı müşteri şikâyetleri kısa sürede azaltılabilmiştir.
Görüldüğü gibi değerli okuyucular yaşadığımız bazı şirket içi problemler başka neden aramadan sadece organizasyon yapınızı gözden geçirerek çözebilirsiniz. Ayrıca "benim şirketimin şu an bir problemi yok, o nedenle boşver" demeyip problem oluşmadan (tıpkı doktorların birçok ölümcül hastalıkta erken teşhis hayat kurtarır demesi gibi) organizasyon yapımızı gözden geçirip sağlam temele oturmamız faydamıza olacaktır. Sağlıklı günler dileğiyle,

AÇIKLAMA:  Konuyla ilgili soru sorma ihtiyacı duyan değerli şirket sahipleri ve yöneticileri bize tureved@turev.com.tr mail adresinden ulaşabilirler.